Çocuk sahibi olmak anne babaların üzerine oldukça fazla sorumluluk yüklemektedir.
Annenin kutsallığı, babanın sağladığı güven duygusu gibi çocukluk dönemine ait önemi
vurgulanan birçok çalışma vardır. Anne baba adaylarının farkında olması gereken, kendilerini
bekleyen büyük bir sorumluluk ve önlerinde ömür boyu “Ben sıkıldım, Artık istemiyorum”
gibi cümleler kurma lüksü tanımayacak uzun bir yolculuk vardır. Bireyi dünyaya getirmekle
birlikte gelecekte yaşayacağı durumların büyük bir kısmında etkin güç olmak, en büyük
özveriyi hak eder. Çocuğun doğumu itibariyle aktifliği artan ve zihinlerde büyüyerek
canlanan ANNE-BABA sıfatı…
Bütün bunların yanı sıra çocuğun dünyaya gelmesini heyecanla bekleyen birçok anne
ve babanın aklında yer alan önemli sorulardan birisi çocuğun yanında ne kadar süre var
olunması gerektiğidir. Cevabının bilinmesi ve yaşam koşulları dâhilinde uygulanması gereken
önemli sorulardandır. 0-2 yaş aralığı fiziksel, zihinsel, duygusal gelişimin en hızlı
gözlemlendiği dönemdir. Bu dönemde çocuğun sadece fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması
yeterli değildir. Bebek ve bakım veren kişi arasında bağlanma gerçekleşir. Bağlanma kavramı
ise, anne-babaları ya da bakım verenler ve bebek arasında kurulan, duygusal olarak olumlu ve
yardım edici bir ilişkinin var olmasını ifade eder. Yeni doğan bebeğin sosyal ihtiyaçlarını
karşılamak için başvuracağı kişi, kendisi ile ilgilenen kişiden ibarettir, bu kişi genellikle
annedir. İlk yıllarda anne ile kurulan bu bağ, çocuğun kişiliğinin önemli bir kısmını
oluşturmaktadır. Bağlanma türleri; güvenli bağlanma, kararsız bağlanma ve kaçıngan
bağlanmadan oluşmaktadır. Güvenli bağlanan bebeklerin aileleri, çocukların tepkilerine karşı
duyarlı ve ulaşılabilirdiler. Kaçıngan bağlanan bebeklerin aileleri, çoğunlukla çocukların
stresli oldukları zamanlarda destek vermez, bedensel temas göstermez ve genellikle
reddederek çocuğu yalnız bırakırlar. Son olarak kararsız bağlanan bebeklerin aileleri ise,
çocukların endişeleri ve ihtiyaçlarından ziyade kendi ihtiyaçlarına daha duyarlıdırlar, genelde
müdahaleci ve tutarsızdırlar. Ainsworth, bebeğin annesinin orada kendisi için var olduğunu
hissetmek istediğini söylemiştir. Annesinin varlığıyla güçlenen çocuk, ilerlemeye ve dünyayı
keşfetmeye hazırdır. Bu eksikse çocuk güvensiz ve keşfi engellenmiş olur.
Bağlanma modelleri çocuğun kişiler arası ilişkileri içinde model oluşturmaktadır. Eğer
çocuk bebeklik döneminde sevgi ve güven gördüyse, ileri ki yaşamında kendini sevilmeye
değer ve güvenilir insan olarak kabul eder. Tam tersi çocuğun bağlanma gereksinimi
karşılanmamış ise, ileriki yaşamında da kendisinin istenmediğine ve sevilmediğine
inanacaktır. Birçok kurumda, bağlanma döneminin özelliklerinin çocukların yetişkinlik
döneminde de kuracakları yakın ilişkilerde tekrarlanacağını belirtilmiştir. Bütün bunlarla
birlikte anne-baba-bebek bağlanma dönemini olumsuz etkileyebilecek bazı durumlar
yaşanmaktadır. Bebeğin doğum sonrası dönemde sürekli ağlaması ve kucağa alınmaya tepki
vermemesi, daha sonra ise gülümsemede ve göz teması kurmada geç kalması ile 3. Ay
itibariyle annenin sevilmediğini hissederek bebeği reddettiği gözlemlenebilmektedir. Bazı
bebeklerin ise olan dışı davranışlar sergilemesi ile anne babalar bu davranışları yorumlamakta
ya da davranışlar karşısında soğukkanlılıklarını korumakta güçlük çekmektedirler. Bu durum
anne-baba-bebek ilişkisinin bozulmasına neden olabilmektedir. Ancak, nedeni ne olursa
olsun, anne bebek bağlanmasında karşılaşılan kopmalar, bebeğin hem içinde bulunduğu
dönemde hem de sonrasında bazı psikolojik zorlanmalar yaşamasına neden olabilmektedir.
Çocukluk döneminde karşılaşılan ruhsal sorunlar, üç başlık altında toplanmaktadır.
Bebeklik Depresyonu; anne ve bebek ilişkisinin kısa ya da uzun süreli kopmasına bağlı
olarak, kısa süreli anne yoksunluğu ve uzun süreli anne yoksunluğu şeklinde
tanımlanmaktadır. Sptiz’in yaptığı vaka çalışmasında, anneden ilk ayrılma sürecinde ruhsal
yönden gayet sağlıklı olan, neşeli, çevresindeki uyaranlara ilgili, iştahı ve kilosu normal
bebeklerin kayıtları vardır. Anneden ayrılık süreci uzadıkça bebeklerin hem ruhsal, hem de
davranışsal kayıplar yaşamaya başladığı gözlemlenmiştir. Annenin üç ay içerisinde geri
dönmesi ile olumlu yönde değişimlerin yaşanabildiği görülmüştür. Bazı çocuklarda ise kalıcı
kayıplar yaşanabilmektedir.
Ayrılma Anksiyetesi Bozukluğu; genellikle 1-3 yaş arası çocuklarda sıklıkla görülen
bir durumdur. Çocukların bağlandıkları kişiden ayrıldıklarında kendilerinin ya da
bağlandıkları kişilerin başına bir şey geleceğine dair sürekli ve aşırı bir kaygı duymasıdır.
Ayrılma anksiyetesi olan çocuklar, tek başına bir yere gitmek ya da evde yalnız kalmak
istemeyebilirler. 6-8 yaş aralığında ise okula gitmek istememe davranışı şeklinde ortaya
çıkabilmektedir.
Tepkisel Bağlanma Bozukluğu; 5 yaş öncesinde çocuğun gelişimine uygun davranışlar
sergilememesi şeklinde ortaya çıkmaktadır. Toplumsal etkileşim ve ilişki kurmada yetersizlik
sık gözlemlenen durumlardandır. Çocuğun temel duygusal ve fiziksel gereksinimlerinin
sürekli görmezden gelinmesi, bakım veren kişinin sürekli değişmesi ile ortaya
çıkabilmektedir.
Başladığımız noktaya dönersek bu dönemde ebeveynler kendi duyguları/yaşamları ve
çocuğun ihtiyaçları arasında doğru bir denge kurmak durumundadır. Ebeveynlik deneyiminin
kaç kez yaşanmış olduğuna bakılmaksızın, sizlerin hayattan beklentisi ve duyguları, çocuğun
genetik olarak taşıdığı kişilik özellikleri ile birlikte her çocuk yeni bir yolculuğa (sevgi ve
özveriye) çıkıştır. Çocukla geçirilen zamanın miktarının hiçbir önemi olmaksızın, zamanın
verimli kullanılması ve onun ihtiyaçlarına doğru zamanda, doğru şekilde cevap verilmesi en
etkili ebeveynlik deneyimini ortaya çıkaracaktır. Sevgi ve özverinin aşamayacağı hiçbir
zorluk/engel yoktur. Ebeveynlik serüveninizin sevgi ve güvenle sürmesi dileğiyle…
UZMAN KLİNİK PSİKOLOG
GAMZE KISMETOĞLU
KAYNAKÇA
Tüzün, O., Sayar, K., (2006). Bağlanma Kuramı ve Psikopatoloji
İlaslan, Ö. (2009). Çocukların Bağlanma Davranışlarının Özlük Nitelikleri ve Anne Bağlanma Stillerine
Göre İncelenmesi. Konya